Türkçe için gereksiz bir kelime: Kaldırım

İnternette kaldırım teröristi scooter’lara yönelik dip dalganın arttığını görüyorum. Seviniyorum ama içim umut doluyor diyemem.

Haberin Devamı

Türkçe için gereksiz bir kelime: Kaldırım

Sosyal medyada her gün onlarca kaldırım fotoğrafı paylaşılıyor. Şu anda birine bakıyorum mesela. Kaldırımın tamamı elektrikli scooter’lar tarafından kapatılmış. “Bu scooter ve bisikletler ulaşımı kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyor. Park yerleri belirlenmeli, herkes kafasına göre bıraktığından erişilebilirliği engelliyorlar” denmiş. Az aşağıda bir tane daha: “Martı kullananlar, yaya mısınız? Araç mısınız? Karar verin artık. Işıklarda durmazsınız, kaldırımda üstümüzden geçersiniz. Bu ülkenin kralı siz misiniz? Yeter.”

İlgili markanın plakalı motosikletleri var ya. Motosiklet aslında ama ufak ve elektrikli olduğu için sanki değilmiş gibi davranan taşıtlar hani. Onlarla ilgili video atılmış. Üzerlerinde uçarak giden ergenler var. Şöyle sorulmuş: “Bu yaşta çocukların trafikte bunlarla gitmesi neden denetlenmiyor?” Sorunun tatlılığına gel; neden denetlenmiyormuş.

Haberin Devamı
“Muhtemelen yunuslar ve katil balinalar bizden bir tık önce oturtacaklar bu kamusal alan meselelerini.”

Ben geçen gün aynı soruyu sahilde çay içen polislere sordum. Çünkü tam önlerinden, yaya yolundan bu plakalı taşıtlar uçarak geçiyordu. “Memur kardeşler, bu plakalı motosikletlerin buradan böyle gitmesine elektrikli oldukları için mi yoksa çayınızın soğumasından endişelendiğiniz için mi herhangi bir müdahalede bulunmuyorsunuz” dedim. Biliyorsunuz Türkiye’de birisine sorumluluğunda olan konuyla ilgili bir eleştiri getirirseniz onda bir davranış tetiklersiniz ama bu, hedeflediğiniz davranış olmaz. Yapması gerektiği halde yapmadığı şeye değil, size odaklanır. Bizim memur bireyler örneğinde de aynısı oldu. Plakalı küçük yaya yolu teröristlerine değil, bana müdahale ediyorlardı az kalsın.
Neyse günün sonunda, kamuoyunda bu vasıtalara ilgili bir dip dalga oluşmaya başlaması olumlu. O sık sık “Batı’da öyle değil, Batı’da böyle değil” diye sayıklayıp durduğumuz yerlerden birinde olsak bu iş daha hızlı çözülür. Önce bu aletleri ait oldukları yer olan bisiklet yollarına indiririz, sonra belediyeleri kaldırıma park eden araçlarla bir şeyler yapmaya iteriz, hatta belki kaldırımda bu saydıklarımdan artakalan son santimetrelere masa atan mekânları bile konuşuruz diye düşünebilirdik. Bu biraz hayal olur maalesef. Kültürel olarak oraya gelmemize biraz var. Muhtemelen kendi aralarında kuşaktan kuşağa aktardıkları bir kültüre sahip oldukları ortaya çıkan yunuslar ve katil balinalar bizden bir tık önce oturtacaklar bu kamusal alan meselelerini.

İnanmayan ‘en yaşanabilir semt’ seçilen yere uğrayıp bir baksın. Kaldırımda olmayan tek şey yayanın yürüyebileceği alan. Kafenin, lokantanın sandalyesiyle park etmiş araba arasında bir kişinin geçeceği kadar yer kalmış, onu da motorlar ve ‘skuti’ler kullanıyor. Geçenlerde New York’tan gelen bir arkadaşımıza sorduk “Bu skutiler sizin orda da var mı” diye. “Bisiklet yollarında ara ara görülüyorlar ama bizde trafikte gidemez, zaten ezer geçerler” dedi. “E, geniş kaldırımlarınız ne güne duruyor” diye sorduk. Güldü “Sıkar biraz, seni o üzerine bindiğin aletle vura vura döverler, kimse de kurtarmaz” diye kesti attı. Biz kaldırımlarımızı böyle savunamıyoruz maalesef.

 

Yazarın Tüm Yazıları